‘EMR’ KELİMESİ ve ‘EŞİTLERİN’ İLİŞKİSİ

‘EMR’ kelimesi bağlamında şunların bilinmesi gerekmektedir: Türkçeye ‘EMRETMEK, EMİR, ÂMİR, MEMUR vs.’ şeklinde geçen bu kelimeye yüklenen YÖNETMEK, BUYRUK, BUYURAN (emreden), EMİR ALAN gibi kelimeler zihnimizde ‘bir başına buyrukluk’ ile birlikte anlaşılmış.

Kelimenin kastettiği anlamların hiçbirinde ‘bir başına buyrukluk’ yoktur. Kelime aslı, anlamı itibarıyla ‘görevlendirmek, mükellef kılmak, görev vermek’ gibi anlamlara gelmektedir. Takdir edilmelidir ki herhangi bir görev vermeden önce GÖREV tanımının yapılması şarttır. Kişi ister ÂMİR isterse MEMUR olsun, tanımı yapılmamış bir GÖREV VERME sorumluluğunun veya tanımı yapılmamış bir GÖREV ALMA sorumluluğunun fizikî olarak işlemesi mümkün değildir.

ÂMİR… Başına buyruk, istediği emri istediği kişiye yükleyen kişi değildir… ÂMİR, belli kurallar çerçevesinde GÖREV VERME SORUMLULUĞUNU YÜKLENEN KİŞİ demektir.

MEMUR… Hiçbir ilke gözetilmeden, kendisine verilen emirleri yerine getiren kişi değildir… Belli ilkeler ile kendisine verilen görevleri belli ilkeler çerçevesinde yerine getirme, gerçekleştirme sorumluluğunda olan kişidir.

Bu yönüyle her ÂMİR aynı zamanda da memurdur. Ama her memur aynı zamanda ÂMİR değildir. Hiçbir ÂMİR “Ben amirim, istediğim emri veririm.” yetkisinde değildir ve hiçbir memur “Ben memurum, emir demiri keser, emrin içeriği beni ilgilendirmez, ‘yap’ derler yaparım.” sorumsuzluğunda değildir; bu ilkesizliktir, bu, kulların kullara kul olmasıdır.

TANIMI YAPILMAMIŞ BİR ÂMİR, âmir değil İLÂH olur. Tanımı yapılmamış bir memur, memur değil KUL olur.

‘EMR’ kelimesi Kur’an’da onlarca defa Allah’a atfen gelmesine rağmen Yüce Allah hiçbir şekilde kendisine ÂMİR şeklinde bir sıfat ya da sıfât-ı müşebbehe ya da ism-i fâil ya da herhangi bir sıfâtî kelime atfetmez.

Çünkü Yüce Allah kulları ile bir ‘ÂMİR–MEMUR’ ilişkisi kurmamıştır. Onun kurduğu ilişki ‘İLÂH–KUL’ ilişkisidir. O, insanlığa ilettiği ÖĞRETİSİNİN ‘âmir–memur’ temeli üzerine değil ‘GÜVEN’ üzerine binâ edilmesini bildirmiştir. Bu yüzden ‘YA EYYÜHEL ME’MURUNE’ gibi bir hitap Kur’an’da yer almaz… Bu yüzden tüm hitaplar ‘YA EYYÜHELLEZİNE AMENU’ şeklindedir.

Yani biz insanlar Yüce Allah’ın öğretisine memur olmak için değil GÜVEN duyduğumuz için rağbet etmek durumundayız.

Kişi memur olunca ÂMİRİNİ sevmek, saymak, güven duymak ESAS olmaktan çıkar. Âmirden nefret de etse memur olduğu için onun verdiği görevi yapmak zorunda hisseder kendisini… Yüce Allah ile kurulacak ilişki asla ZORUNLULUK temeli üzerine binâ edilemez.

‘Âmir–memur’ ilişkisinde münâfık olmak âmirin emri yerine geldiği müddetçe sorun değildir. Fakat ‘ALLAH–KUL’ ilişkisinde münâfıklık temel sorundur. Çünkü bu ilişki zorunluluk temeli üzerine değil GÖNÜLLÜLÜK TEMELİ üzerine kurulmuştur.

Yüce Allah ile kurulan ilişki SAYGI, GÜVEN, SEVGİ üzerine kurulunca SEVGİ DUYULANIN, GÜVEN DUYULANIN, SAYGI DUYULANIN RİCASI BİLE İÇTEN GELEN BİR ÇOŞKUYLA YERİNE GETİRİLMESİ GEREKEN BİR ŞEY OLARAK TELAKKÎ EDİLİR.

Hiç kimse O’nu kullarına İLÂH olmaya zorlamamıştır. O kendi istediği için İlâh olmuştur… O istemediğini değil İSTEDİĞİNİ YARATMIŞTIR…

O istemediği bir ilâhlığı, kendisine yakışmayan, ayak sürüye sürüye yaptığı bir ilâhlığı yapmamaktadır.

O istediği, beğendiği, kendisine yakıştırdığı, severek ve isteyerek üzerine düşeni yaptığı bir İLÂHLIĞI yapmaktadır. O birileri zorladığı için varlığa bu düzeni vermemiştir, kendisi istediği için bu düzeni vermiştir…

En iyisinin bu olduğunu bile isteye kabul ettiği için İLÂHTIR.

İŞTE nasıl ki ilâhlık ona zorla yaptırılmamış, kimse onu ilâh olmaya zorlamamışsa kulluk da aynı temel üzerine oturmak zorundadır. Bu ilişki -yanlış anlaşılmasın- EŞİTLERİN İLİŞKİSİDİR.

Bu eşitlik kulları onunla aynı temel ve aynı beklentilere ortak kılar… “Yanlış anlaşılmasın” dediğim şey şudur… ‘Eşitlik’ kelimesi hemen hâfızalara onunla aynı fizikî özelliklere sahip olma anlamında alınır. Hayır! benim bahsettiği şey onunla ilâhlıkta eşit olmak değil GÖNÜLLÜLÜK, SAYGI, SEVGİ husûsundaki eşitliktir.

O istediği için İlâhtır, biz de istediğimiz için Kul oluruz.

O istediği için güven duymuştur (EL MÜ’MİN) biz de istediğimiz için EL MÜ’MİN oluruz. (Bunları kastettim.)

Ramazan Demir tarafından yayınlandı

Nemo enim ipsam voluptatem quia voluptas sit aspernatur aut odit aut fugit, sed quia consequuntur magni dolores eos qui ratione voluptatem sequi nesciunt. Neque porro quisquam est, qui dolorem ipsum quia dolor sit amet, consectetur, adipisci velit, sed quia non numquam eius modi tempora incidunt ut labore et dolore magnam aliquam quaerat voluptatem.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir