İlkelerimiz

  1. Bizim söylediklerimizin hiç biri Kur’an değildir sadece bizim Kur’an’dan anladıklarımızdır. Kesinlikle tartışmaya açıktır asla hiç kimse için değişmez "nas" değildir.
  2. Bizim dediklerimiz elbette Kur’an değildir ama çerçevesi olmayan, herhangi bir şekilde izi sürülemeyen, herhangi bir emek sarfedilmeden, çalışılmadan ortaya konulan rasgele şeyler de değildir. Söylediğimiz her şeyle ilgili delil istenmesi herkesin hakkıdır ve biz de o delilleri koymak zorundayız.
  3. Bizim söylediğimiz şeylerin hiçbiri mevcut dini anlayışı restore eden, kısmi düzeltmeler yapan, onu iyileştiren şeyler değildir. Söylediğimiz her şey ilk başta LA temeli üzerine oturtulmuştur. Bu temel sadece inanılacak şeylerle alakalı değil, öğrenilecek herşeyle alakalıdır. Bir şeyin ne olduğunu söylemeden önce, o şeyin neden diğerleri olmadığını söylemek temel prensibimizdir.
  4. Temeline LA prensibini koyduğumuz bu metot bu yüzden zahmetli ve sancılı bir metottur. Çünkü biz herşeyden önce öğrenmek istediğimiz şeyle alakalı bütün kombinasyonlara, bütün söylenmişlere, bütün alternatiflere bakıyor, daha sonra neden onun o olamayacağını delillendiriyor, delillendirdiğimiz şeyin KUR’AN öğretisinin herhangi bir yeriyle uyumsuzluğu ve tenakuzu var mı yok mu onu kontrol ediyor (tabi ki gücümüz nispetinde) ondan sonra LA diyoruz.
  5. Bu yüzden bugüne kadar bu metodu izleyerek vardığımız sonuçların hepsi, gelenekselinden, radikaline, Kur’an’cısından, tarikatçısına, ondokuzcusundan tarihselcisine, evrenselcisinden bilimcisine vs kadar tüm dini anlayışlarla asla UYUŞMAMAKTA, BU DİN ANLAYIŞLARIYLA TABAN TABANA ZITLAŞMAKTADIR.
  6. Bu durum Kur’an’da kıssası anlatılan resullerin mevcut, bilinen resul kıssaları ile çok farklı yapıda olmasına, bazı noktalarda kısmi benzeşmeler olsa bile temel kavramların içeriğinin bilinenlere hiç benzememesine yol açmaktadır. Yani bizim Musa dediğimiz resul ile diğerlerinin Musa dediği resul arasında isim benzerliğinden başka hiçbir şey yoktur. Hatta Musa isminin anlamı bile bizde farklıdır. Yani sadece MUSA telaffuzu benzeşmektedir. Elbette ki bu sadece Musa ile alakalı değil, diğer resullerin hepsi de böyledir.
  7. Bizim anlattığımız din ile diğer dinlerin benzeşen yanları sadece telaffuzdadır. Yoksa ne kavramlar ne isimler hiçbir benzerlik taşımamaktadır.
  8. Her ne olursa olsun aradığımız şeyi Kur’an’da aramak, Sorduğumuz sorulara sadece Kur’an’dan cevaplar bulmak, Kur’an kavramlarını Kur’an’dan başka bir şeyle anlamlandırmamak bizim asla vazgeçemeyeceğimiz metodumuzdur. Bu metotla herşeyi çözme iddiasında değiliz. Fakat Kur’an dışı bir bilgiyle kendimizi tamamlamaktansa dünyanın en eksik insanı olarak kalmak bizim İNANCIMIZDIR.
  9. Kişinin kendi fikrini, kendi görüşünü ifade etmesi kesinlikle olmazsa olmazdır. FAKAT; kişinin ifade etmek istediği şeyin FİKİR olabilmesi ancak ve ancak sağlam temeller üzerine (ki bu temel Kur’an’dan başkası asla olamaz) oturması ile mümkündür. Devşirilmiş, o an akla gelen, cevap vermiş olmak için söylenen, derinliği olmayan, sadece yorum ve çıkarım temeline oturmuş bilgilerin FİKİR olması söz konusu bile değildir.
  10. Hiç kimse kimsenin HOCASI değildir. Hiç kimse birine bir şey öğretmekle yükümlü olmadığı gibi hiç kimsenin de öğrenme zorunluluğu yoktur. Bunlar zorunluluk temeli üzerine oturduğu zaman İNANÇ olmaktan çıkar bu dinin temeli olan GÖNÜLLÜLÜK esası kaybolup gider.
  11. Bu din tebliğ edilmiş bir dindir. Dünyanın her köşesinde dünyanın ulaşılması en kolay kitabı halinde olan Kur’an, Allah tarafından risaletle görevlendirilen resullerin tebliğ vazifelerini tastamam ve eksiksiz yaptıklarının göstergesi olması açısından yeterli delildir. Allah resulü tarafından tebliğ edilmiş Kur’an’ı tebliğ edilmemiş gibi tekrar tebliğ etmeye kalkışmak, söylenen sözlerin tebliğ olduğunu ilan etmek yada öyle tanımlamak resullere yapılacak en büyük iftira olacaktır.
  12. İnsanların birbirine bir şeyler öğretmesi tebliğ edilmiş bir şeyi tebliğ etme temeli üzerine değil, Tebliğ edilmiş şeyi ANLAMAMIŞ olma üzerine olmalıdır.
  13. Bir şeyi anlamamak asla eksiklik olmayacağı gibi bir şeyi anlamış insanların hoca adı altında en ufak bir statü elde etmesi SÖMÜRÜNÜN dik alasıdır.
  14. Ne bilmeyen eksiktir ne de bilen diğerlerinden üstündür. Üstünlüğün tek ölçüsü vardır ALLAH’A KARŞI SORUMLU DAVRANMAK.
  15. Mü’min insanların küçük yada çok büyük gruplar oluşturmalarının temelinde DİN ÖĞRENİMİ değil, Kur’an öğretisinin öğrettiği İnsani ilişkiler olmalıdır.
  16. Kur’an her bir bireyin kendi kendini öğrenmeye gönüllü olarak adadığı bir öğretidir.
  17. İnsanların kendilerini onlarla daha iyi hissettiği insanlara muhabbet beslemesi, sevmesi yada onlardan bir şey öğrenmesi kişilerin birbirleri aralarındaki çerçeveli ilişki ile alakalı bir şeydir fakat bu asla onların en doğru insanlar olduğunun ölçüsü değildir.
  18. Arkasında delil olmayan, yorum ve çıkarımla elde edilmiş bilginin değeri, denize olta atmış birinin yakalayacağı balık kadardır. Doğru balığı yakalasa bile bunun doğruların oturduğu zemin ile alakası yoktur.

Bunlar birilerinin bizim anlayışımızı kabul etmesinin kuralları değil, kim olursa olsun bir şeyi kabul yada red etmenin kurallarıdır.