Ve-iż kultum yâ mûsâ len nu/mine leke hattâ nera(A)llâhe cehraten feaḣażetkumu-ssâ’ikatu veentum tenzurûn(e)
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.
"EY MUSA! ALLAH’I AÇIKÇA GÖRMEDİKÇE SANA İNANMAYACAĞIZ."
Bu cümle, insanlık tarihi boyunca, İMAN ile KÜFÜR, İNKÂR ile GÜVEN arasındaki en temel sınır olmuştur. İşin en tuhaf tarafı; bu cümlenin Musa’yı inkâr edenlerin değil, Musa’nın arkasından gidenlerin söylemiş olmasıdır.
Bu cümle ne zaman söylendi?
Bu cümleyi söyleyenler daha önce Musa’nın risâletine, Firavun ile mücadelesine, asasına, Yed-i Beyzâ’sına, sihirbazların yenik düşmesine, 9 felakete, denizin ikiye yarılmasına, o denizden sağ salim geçilmesine, aynı denizde Firavun ve ordusunun boğulmasına ve daha birçok şeye şahit oldular. Her olayın içinde birebir bulundular. Tüm süreçleri gözlemlediler. Hatta Musa’nın gerçeği söylediğine iman ederek onun peşine takıldılar ve o güne göre dünyanın en gelişmiş memleketini terk edip çölde yaşamaya razı oldular.
İşte; ALLAH’I AÇIKÇA GÖRMEDİKÇE SANA İNANMAYACAĞIZ, cümlesini tüm bunlardan sonra kurdular. Yani bu cümleyi Musa’yı kabul etmeyenler değil tam tersi MUSA’YI KABUL EDENLER kurdu. Bu adamlar bu kadar ahmak mıydı? Bu adamlar Allah’ı görmeyeceklerini ve Musa’nın da Allah’ı bir nesne gibi gösteremeyeceğini bilmiyorlar mıydı?
Diyelim ki Musa Allah’ı gösterdi, bu adamlar hakikaten ALLAH’I GÖRÜNCE İNANACAKLAR MIYDI?
Hayır inanmayacaklardı, bu sefer de "Eğer Allah görebildiğimiz bir şeyse O da herhangi bir nesne gibidir." derlerdi.
Peki NEDEN böyle derler? Ahmak oldukları için mi? Geri zekalı oldukları için mi? Deli oldukları için mi? Bu kadar düşük seviyede inkârcı oldukları için mi?
Hadi, bir soru daha soralım. NEDEN ALLAH’I GÖRME İHTİYACI HİSSEDERLER? Neden inanmak için illa da Allah’ın görülmesi gerektiğini söylerler? Allah’ı görseler ne yapacaklardı? Duyulmayan seslerini mi duyuracaklardı? Dilekçeleri, istekleri ve şikayetleri O’na ulaşmıyordu da onları mı ulaştırmak istiyorlardı? Sadece Allah ile kendi aralarında olan bazı özel meseleleri direkt muhatabına mı söyleyeceklerdi?
Oysa, Allah’a seslerini duyurmak için O’nu görmenin gereksizliğini onlar da pekâlâ biliyorlardı ve hatta buna yüzlerce kere şahit de oldular. İsteklerini ve taleplerini O’na aracısız iletebileceklerini onlar da biliyordu, kalpten geçirilen bir isteğin hiç kimse şahit olmadan O’na ulaşacağını da çok çok iyi biliyorlardı… O halde neden bu adamlar böyle söyler?
"Bu adamlar kör bir inkârcı!" diyerek meseleyi bu noktaya getirirsek, Kur’an gibi bir şaheserin içinde böylesine düşük kapasiteli inkârcıların anlatılması hâşâ Kur’an’ın kendi seviyesini düşürmesi anlamına gelecektir. Yani, günümüzde 3-5 ateistin "Allah’ı göremiyorum!" demesinden dolayı onları muhatap almak gibi bir şey olacaktır. Kaldı ki bu adamlar ateist değiller. Musa’ya "Allah’ı görmedikçe inanmayız!" dediklerine göre yok olan bir şeyi Musa’dan göstermesini istemiyorlar. "Allah’ı göster!" diyorlar. Yani varlığına inanıyorlar. ÖYLEYSE NEDEN BÖYLESİNE SAÇMA BİR SÖZ SÖYLERLER????
Aslında o akıl şu anda ve her zamanda var olan akıldır. Ve bu akıl inanmayanların değil, İNANAN OLDUĞUNU İDDİA EDENLERİN AKLIDIR!
Bugün dahi "Ben Müslümanım!" diyenlerin çoğunun aklı tam da böyle çalışmaktadır. Çünkü etraflarında olan olaylara tam da bu gözle bakmaktadırlar. Kendisine Müslüman diyen herkes, doğan her bir çocuğun Allah tarafından yaratıldığını -sözde- söyler, buna iman ettiğini de söyler… Söyler ama YALAN söyler. Münâfikūn suresinde olduğu gibi "kalplerinde olmayanı" dilleriyle söylerler!
Bugün, bir çocuğun dünyaya gelişi hususunda -sürecin en başından doğana kadar- MÜMİNİ İMAN DEĞİL SEKÜLER BİLİMİN ANLATTIKLARI İKNA ETMİŞTİR!
Bugün, yaprağın düşüşü, güneşin aydınlatışı, ateşin yakışı, suyun serinletişi, yağmurun yağması, bitkinin yetişmesi ve daha birçok konuda mümini ikna eden şey ALLAH değil, SEKÜLER BİLİM TANRISIDIR.
Yüce Allah Kur’an’ın birçok yerinde yağmuru yağdıranın Kendisi olduğunu söyler ama seküler bilim bize yağmurun oluşum süreçlerini anlattığı için yağmurun yağmasında Allah’ın müdahalesinin nerede olduğunu düşünmek bile bize zahmetli gelir. Bu yönüyle Allah’a iman ettiğini söyleyenler Yüce Allah’ın âyetlerine seküler bilim adamlarının verdiği değerin binde birini bile vermezler.
Aslında, "Ben Müslümanım!" diyenlerin Allah’ın âyetlerine hiç kıymet vermediğinin en güzel delili CORPUS CORANICUM (https://corpuscoranicum.de/) projesidir. Hepsi de müsteşrik (ed.oryantalist, şarkiyatçı) olan bu sitenin kurucuları el yazmalarını almış, elektronik ortama taşımış, el yazmalarındaki her bir harfi didik didik incelemiş ve MÜSLÜMANLARIN FAYDASINA SUNMUŞTUR. Akıl alır gibi değil, kâfirler Kur’an üzerinde Müslümanlardan daha fazla çaba sarf ediyorlar.
Müslümanım, diyen en ilerici akıl "Kur’an yeter, sadece Kur’an, dinin tek kaynağı Kur’an." dediği halde, "El yazmaları temel alınmalıdır, o el yazmaları müzelerin seyirlik nesneleri değil imanımızın temelidir, o el yazmaları müzelerin değil üniversitelerin elinde olmalıdır." diyenleri KUR’AN’IN GENETİĞİ İLE OYNAMAK ’la itham ediyor. Ama öte yandan Corpus Coranicum gibi kâfirlere teşekkür etmeyi de ihmal etmiyor.
İşte bu akıl ile "ALLAH’I AÇIKÇA GÖSTERMEDİKÇE SANA İNANMAYIZ!" diyen akıl, aynı akıldır.
Bu akıl bir yandan Allah’ın Kur’an âyetlerini bir nesne gibi ilkesizce meâllendirirken, öte yandan seküler bilim adamlarının yaratılış konusunda anlattıklarını alır, YARATILIŞ diye kitaplar yazar. Bir de utanmadan ekrana yansıttığı bir kemiği göstererek "Ben âyete bakıyorum." der. Sanki Kur’an âyetleri âyet değil, o kemiğe gösterdiğin hürmetin binde birini Kur’an âyetlerine göstermiyorsun.
İster yaratılmış ister gönderilmiş olsun, "Ben Allah’a iman ediyorum." diyen bir müminin ALLAH’IN ÂYETLERİNE BAKTIĞINI BİLMESİ, ONA GÖRE TAVIR BELİRLEMESİ ŞARTTIR!
KUR’AN’I herhangi bir kitap gibi görerek veya Yüce Allah’ın yaratılmış âyetlerini düşük profilli nesneler olarak görerek ALLAH’IN ÂYETLERİ ASLA ANLAŞILAMAZ.
Bu âyetlere karşı Allah’ın âyetleri değilmiş gibi bir yaklaşım belirleyerek davranış geliştirmek ALLAH’I GÖRMEZSEM İNANMAM, demektir.
Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunun anlaşılması için hâşâ Allah’ın bizim boyutumuza gelmesi, Kur’an’ı koltuğunun altına alarak oradan bizzat kendisinin mi okuması gerekmektedir?
Kitab’ın kapağında;
YAZAN: ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH
TELİF HAKLARI KANUNUNA TÂBİDİR.
yazması mı gerekmektedir?
Yüce Allah’ın tertemiz kelâmı olan Kur’an’a, Yüce Allah’ın kitabı bilinci ile yaklaşmamız için ALLAH’IN KARŞIMIZA GELİP; "BU BENİM KİTABIMDIR, İZİNSİZ ALINTI YAPILAMAZ." demesi mi lazımdır?
Biz Allah’ı açıkça karşımızda görmedikten sonra ÂYETLERE herhangi bir cümle gibi mi bakmalıyız?
Yazarının (Allah), yayıncısının (Resûl) hiçbir ücret almadan önümüze koyduğu bu Kitab’a okuduğumuz gazeteden bile daha kötü yaklaştığımızın anlaşılması için ALLAH’I AÇIKÇA GÖRMEMİZ Mİ GEREKMEKTEDİR?
Etrafımızda bulunan varlıkların ÂYET OLDUĞUNU ANLAMAMIZ İÇİN YÜCE ALLAH’IN BİZİM BOYUTUMUZA GELİP BİZE HUTBE Mİ ÎRAD ETMESİ GEREKMEKTEDİR?
Ne gönderilen ne de yaratılan âyetlere hiçbir şekilde Allah’ın âyetleri gözüyle bakmayan Müslüman aklın, bunlar Allah’ın mülküdür, gözüyle bakabilmesi için ALLAH’IN AÇIKÇA GÖZÜKMESİ Mİ GEREKMEKTEDİR?
Bugün, "Ben Müslümanım." diyenlerin aklı, o gün Musa’nın arkasından gelip de "Allah’ı açıkça görmedikçe inanmayız." diyen aklın TIPATIP AYNISIDIR!
Bu sadece Kur’an âyetleri ile sınırlı da değildir. Yaratılan âyetlere yaklaşım da tıpatıp aynıdır. Kimse etrafında bulunan varlıkların, elinde tuttuğu Kur’an’ın Allah’ın âyetleri olduğuna inanmak zorunda değildir. AMA madem kişi hiçbir zorunluluk olmadan "BEN BUNLARIN ALLAH’IN ÂYETİ OLDUĞUNA İMAN EDİYORUM." diyor, o halde Allah’ın yaratılan âyetlerine sıradan nesneler, Allah’ın gönderilen âyetlerine sıradan cümleler anlayışı ile ASLA BAKAMAZ. HİÇBİR VARLIK ÂYETLERİN EFENDİSİ DEĞİLDİR. Hiçbir âyet insanın evire çevire şekil verebileceği NESNE değildir.
Hem yaratılan âyetler hem de gönderilen âyetler insanın istediğini yapabileceği, istediği şekilde faydalanabileceği şeyler değildir. Her âyetten faydalanmanın İLKELERİ VARDIR.
Hem yaratılan hem de gönderilen âyetlerde birtakım boşluklar olduğunu söyleyen, sonra bu boşlukları TEFSİR, MEÂL veya BİLİM yoluyla doldurduğunu söyleyen hiçbir akıl MÜSLİM AKLI DEĞİLDİR.
Çünkü bir Müslim, her şeyden önce, YÜCE ALLAH’IN EKSİĞİ VE BOŞLUĞU OLAN BİR ÂYET YARATMAYACAĞINI veya EKSİĞİ VE BOŞLUĞU OLAN BİR ÂYET GÖNDERMEYECEĞİNİ BİLİR VE BUNA İMAN EDER.
İnsanın yaptığı tefsirler veya mealler Yüce Allah’ın boş bıraktığı alanları doldurmak amacıyla ve bu temel üzerine yapılırsa bu, ALLAH’I GÖRMEDİKÇE İMAN ETMEM, demekle aynı şey olmaktadır.
Aynı şekilde; insanın yaptığı bilim, Allah’ın yaratılmış âyetlerindeki boşlukları(!) doldurma amacıyla yapılıyorsa -ki günümüzde böyle yapılmaktadır, bu da "Allah’ı görmedikçe inanmam." demek olmaktadır.
Bir müminin imanı eğer YÜCE ALLAH HİÇBİR ŞEKİLDE EKSİK BİR İŞ YAPMAZ, BOŞLUĞU OLAN CÜMLE KURMAZ, BİR ŞEYİ YARIM YAMALAK YARATMAZ VE GÖNDERMEZ temeli üzerine bina edilmemişse, imanını sorgulasın, derim.
Bunu anlamak için Kur’an’ı baştan sona okumaya veya MEÂL yazmaya gerek yoktur.
Bu, aklı olan her insanın bilebileceği bir şeydir.
VESSELAM.
Bu arada, beni diline dolayıp "Kur’an’ın genetiği ile oynama." diyen kişi şöyle diyordu; "Bu gibileri tarih anmaz, kaybolup giderler." Allah şahittir ki ne tarih tarafından anılmak ne de insanlar tarafından bilinmek gibi bir derdim oldu ve Allah’ın izniyle de olmayacak. Allah müsaade ederse benim her zaman tek derdim olacak…
ALLAH’IM! SENİN BENİ ANMAN bana yeter!
Herhangi birinden ne teşekkür ne de bana minnet duyulmasını bekliyorum.
Kendim de dâhil her aklı olana şunu diyorum:
HAYATINIZ ALLAH’IN SİZİ ANMASINA DEĞER OLSUN!
BİR DAHA VESSELAM.